İslam Bilim Tarihi Nasıl ANLAŞILABİLİR: YÖNTEM ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

Prof. Dr .Tahsin Görgün 2024-09-19

İslam Bilim Tarihi Nasıl ANLAŞILABİLİR: YÖNTEM ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

Son zamanlarda bilim felsefesi içerisinde ortaya çıkan gelişmeler bilim tarihiyle bilim felsefesinin birbirinden ayrılamayacağını gösterdi. Dolayısıyla “bilim nedir?” sorusunun, “bilim nasıl olmuştur?” veya “bilim nasıl yapılmıştır?” sorularıyla birlikte düşünülmesi gerekir ve bu çerçevede buna bakmak anlamlıdır. “İslam bilim tarihi nasıl anlaşılabilir?” sorusu aynı zamanda bilim felsefesiyle alakalı bir sorudur ve dolayısıyla “bilim nedir?” sorusuna verilen/verilebilecek bir cevap, bilimin tarihi araştırılırken neyin bilim olarak dikkate alınacağını/çerçeveyi belirlerken, aynı zamanda günümüz ve gelecek açısından da yapılacak araştırmalara bir ufuk oluşturacaktır. Burada yöntem terimi geniş bir anlamda kullanılacaktır. Bu çerçevede, yöntem derken neyi dikkate alacağımızı belirlemeden önce, üzerinde durulmayacak şeyleri söylemekte fayda vardır. Yöntem denildiğinde genellikle daha çok teknik hususlar düşünülür. “Araştırmaya nasıl başlanılır?”, “gözlem nasıl yapılır?”, “deney nasıl yapılır?” “kaynaklar nasıl belirlenir?”, “atıflar nasıl yapılır?” gibi hususlar araştırma yöntemleri veya teknikleri ile alakalı olarak konuşulan temel sorular olarak karşımıza çıkar. Bu sorular oldukça önemli olmakla birlikte, benim yöntem derken dikkate alacağım -ve ilerleyen sayfalarda gerekçeleri ile birlikte ifade etmeye çalışacağım- hususlar daha çok esasa müteallik ve bu soruları sormadan önce ve bu soruları sorarken bu soruları anlamlı bir şekilde sormayı mümkün kılan esaslar ile alakalı olacaktır. Daha farklı ifade etmek gerekirse, burada araştırma teknikleri ile alakalı hususlar cihetinden değil de, bunları aşan daha esaslı, ontolojik ve epistemolojik diyebileceğimiz, yani varlık ve bilgi meselesiyle alakalı daha farklı cihetlerden meseleye bakılacaktır. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir: Genel olarak bilim tarihi, özel olarak da İslam bilim tarihi araştırmaları, bu araştırmaları yapanların ve araştırmaları yapanların yaşadıkları dönemlerde yaygın olan bilim anlayışlarından bağımsız değildir. Bilimin ne olduğu sorusuna verilen cevaplar da, en azından son iki asır dikkate alındığında, aynı kalmamıştır. 19. yüzyılda bilim felsefesi içinde yürütülen tartışmalarda bilim denildiğinde anlaşılan şeylerle 20. ve 21. yüzyılın başında anlaşılan şeyler birbirlerinden çok farklıdır. Burada tabii şunun farkında olmak gerekir: Biz esas itibariyle şu anda Batılıların oluşturduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla bilim felsefesi dediğimizde, şu anda ağırlıklı olarak batı dünyasında yapılan ve bilimle alakalı geliştirilmiş olan tezleri kast ediyoruz. Biz, yaklaşık iki asırdan beri, daha önce bilim ile ilgili sorduğumuz soruları ve verilen cevapları artık geçersiz ve anlamsız olarak kabul ederek unutmaya bıraktıktan sonra, kendimiz henüz “bilim nedir?” sorusunu sorup bunun cevabını verme konusunda bir adım atmış, bu konuda esaslı, dikkate değer teşebbüslerde bulunmuş değiliz. Bu noktada bazı adımların atılabilmesi için bazı şeyler gerekiyordu: Bunlardan ilki, bilim tarihiyle alakalı “perspektif” olarak isimlendirilebilir. Son iki yüzyılda bilim, bilim felsefesi ve bilim tarihi neredeyse tamamen batı merkezci bir perspektiften oluşturulduğu için, batı dışındaki bilgi sistemleri genellikle bilimsellik kavramı dışında bırakılmış; daha ötesi, bütün bir insanlığın birikimi sadece batıda dikkate alındığı ve batıdaki gelişmelere katkı sağladığı kadar, bunun da uygun görüldüğü kadarı bilim tarihinde söz konusu edilmekteydi. Bilim tarihiyle alakalı perspektifi batı merkezci olmayan, bütün insanlığın birikimini dikkate alacak bir şekilde değiştirdiğimizde, bilimle alakalı meselelere gerçekçi bir cihetten yaklaşma imkânı elde etmiş olacağız. Bu, başka bir ifade ile, nihai noktada batı merkezciliğin aşılması olacaktır. Hemen şu kadarını belirtmek gerekir: Bu konuda gittikçe artan bir bilinçten bahsetmek mümkün ise de, bu bilincin ve bilinçlenmenin kendisini araştırma alanlarında sistematik bir şekilde gösterdiğini söylemek için henüz erkendir. Ama bu cihetten yakın bir gelecekte çok daha iyi bir konuma kavuşacağımızı beklemek yanlış olmayacaktır. Genel araştırmalarda olduğu gibi bilim tarihi araştırmalarında da batı merkezci anlayışın aşılması biraz zaman alacağa benzemektedir. Ancak bu durum bizim bilim tarihi ile ilgili araştırmalara devam etmemizi engellememeli; İslam medeniyeti içinde geliştirilmiş olan bilimler tarihinin araştırılması her şeye rağmen devam etmelidir. Nitekim en önemli misallerinden birini merhum Fuat Sezgin’in eserlerinde gördüğümüz haliyle devam da etmektedir. Bu çalışmalar yürütülürken bilimin ve bilim tarihinin birbiri ile irtibatı içinde yapılabilmesi için insanlığın birikiminden, bu arada batı dünyasında yapılan çalışmalardan ve bunların ortaya koyduğu neticelerden de, -az ileride dile getireceğim bazı sebeplere bağlı olarak- kendimizi tamamen kaptırmadan, istifade etmek kaçınılmazdır. Bu sebeple bilim felsefesi denildiğinde, bilimle ilgili tartışmalar söz konusu olduğunda, bu alanlarda öncü olarak kabul edilen şahısların, filozofların yaptığı tartışmaları biraz daha yakından dikkate almamız gerekmektedir. 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0